Buzdolabı Olmadan Önce Yiyecekler Nasıl Saklanırdı?
Bir sabah kalktım, buzdolabı açtım, içindeki hiçbir şeyin bana hitap etmediğini fark ettim. Buzdolabının kapağını kapatırken birden aklıma takıldı: “Buzdolabı olmasaydı, biz bu yiyecekleri nasıl saklardık?” Gerçekten, bizim evdeki buzdolabı yaşamasaydı, yani elektrik kesilseydi ya da geçmişe gitseydik, ben nasıl beslenecektim? Hadi gelin, beraber bu sorunun cevabını zaman makinesine binip biraz geriye giderek keşfedelim!
Buzdolabının Yokluğu: Eski Zamanlar, Klasik Yöntemler
İzmir’in sıcağında, yazın en bunaltıcı günlerinde, biz düşünmeye bile üşenirken eskiden insanlar yiyecekleri nasıl saklıyordu? “Hadi bakalım, günümüz teknolojisinden uzak, taş devrinde yemek koruma stratejilerine göz atalım!” diyorum ve kafamda bir film sahnesi canlanıyor. Karanlık bir mağarada, etrafa yanık kokusu yayılan tuhaf bir yer… Evet, belki de çok abarttım ama gerçekte, buzdolabı olmadan önce yiyecek saklama metotları gerçekten ilginçti.
İlk aklıma gelen, yiyecekleri kurutma! Gerçekten, bir şeyi kurutarak saklamak ne kadar eğlenceli bir şey olabilir ki? Benim için bu biraz geriye gitmek gibi, yani hala evde kuru et, kuru meyve yiyen var mı? Yoksa benden başka kimse, “Beyler, akşam kuru kayısı alalım, süper vites!” diye bağıran biri var mı? Buzdolabının olmadığı zamanlarda, özellikle etler ya da sebzeler kurutulurdu. Etin ömrü uzar, köylerde bu eski yöntemi hala kullananlar vardır, diyorlar. Bir de kuru incir, kuru kayısı dönemi… Ama ne olur ne olmaz, “Bunlar ne ya, buz gibi ekmekler…” diye düşünmemek lazım. Her şeyin bir tadı vardı!
Kendi Kendine Saklama Sanatı: Tereyağı ve Peynir İşi
Ah, tereyağı! Buzdolabının olmadan önceki zamanlarda, tereyağını saklamak büyük bir meseleymiş. Evet, gerçekten. Eskiden tereyağını, bir kutunun içinde soğuk bir yerden başka bir yere taşırmış insanlar. Bir çeşit “soğuk gizem” yaratılmaya çalışılmış. Ama şimdi, ben sabah kahvaltısına gelene kadar tereyağım erimiş, o kadar da rahatım. Eskiden, tereyağının sağa sola kaymaması için içine tuz konulurmuş. Tereyağına tuz eklemek, eskiden bizim buzdolabı ve pratik yaşamımızın temel taşıydı. Gerçekten… Bu olay bana şu espriyi hatırlatıyor:
“Eskiden tereyağını tuzlu tutmak gerekirdi, şimdi her şeyin içinde tuzlu.”
Peynirin ise durumu biraz daha ilginç. Peynir, eskiden taş gibi sertleşene kadar dışarıda bırakılabilirmiş. Ama ben şimdi o kadar rahatım ki, buzdolabında öyle uzun süre durmasına bile tahammül edemiyorum, çünkü “Ya peynirim bozulursa!” diyerek onu her gün kontrol ediyorum. Eskiden ise “Bismillah, peynir biraz sertleşti ama olur, bir şekilde yeriz” diyenler vardı. Ciddi söylüyorum, sizce de geçmiş insanları biraz daha dayanıklı yapmışlar mı? Bence çok akıllılarmış.
Eski Yöntemlerden Biri: Tuzlama!
Evet, yanlış duymadınız, tuzlama! Buzdolabı olmadan önce, etlerin bozulmaması için en iyi yöntemlerden biriydi. Eski zamanlarda insanlar etleri tuzlayarak uzun süre saklayabiliyorlarmış. Akıl almaz bir şeydi, ama bu yöntem hâlâ bazı köylerde geçerli. Buzdolabı, o zamanlar yerini bu yöntemlere bırakmış. Sıcak İzmir günlerinde, et alacak olsam bile, “Vallahi tuzlama lazım, yoksa etim kaç günde kokar?” diye bir düşünce geliyor kafama. Tabii, bu işin eğlenceli yanı şuydu: Eski zamanlarda her şeyi tuzlu saklardık, buzdolabı ve tuzun arasında dengeyi bulmamız gerekiyordu, tıpkı dondurmanın üzerine reçel koyma tartışması gibi. Bazıları kabul etmez, bazıları da “Bunu çok severim!” der.
İç Ses: “Buzdolabım, Buzdolabım!”
Her ne kadar eski yöntemler ilginç olsa da, en nihayetinde buzdolabının ne kadar büyük bir buluş olduğunu kabul etmemiz gerek. Çünkü… Buzdolabı, aslında bu kadar pratik yaşamımızın temeli. “Ah, şu buzdolabı olmasaydı, ne yapardık” diye düşündüğümde kendimi bazen biraz tembel hissediyorum. Artık domatesi dışarıda saklamak, peynirin bozulmasını beklemek ve tereyağını taş gibi sertleştirmek gibi işlerle uğraşmak istemiyorum. Hele o ısınan meyvelerle işim bitti.
“Buzdolabım, buzdolabım!” diye her zaman şükrediyorum. Gerçekten, geçmişte yiyecekler nasıl saklanırdı sorusu, aslında bu günümüzün nimetlerini takdir etmemizi sağlıyor. O yüzden, bir gün “Buzdolabım bozuldu!” diye bağırırsam, belki de eskiye dönmek gerekir. Ama bir gün değil, her gün şükredeceğim bir şey bu: Buzdolabım!
Sonuç: “Evet, Buzdolabım Varken Hayatım Güzel!”
Buzdolabının hayatımıza girmesiyle yemek saklama tekniklerimiz de büyük bir değişim yaşadı. Eskiden tuzlama, kurutma, peynirin sertleşmesi gibi yöntemlerle geçinen bizler, şimdi sadece buzdolabını açarak ne yiyeceğimizi seçebiliyoruz. Eski yöntemleri hatırlamak eğlenceli olsa da, buzdolabı varken her şey daha pratik. Sonuçta, yemekler bozulmasın diye bu kadar uğraşmak yerine, sadece 3 dakika içinde buzluğa attığım pizza ile mutlu oluyorum. İyi ki var buzdolabı!